Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü

Eğitim Sen Mustafakemalpaşa Temsilciliği 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı birlik, dayanışma ve mücadele günü ile ilgili bir basın açıklaması yayınladı. Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü
Yavuz Süt Mamülleri Mustafakemalpaşa

25 Kasım tarihi, kadına yönelik şiddete karşı uluslararası birlik dayanışma ve mücadele ile özdeşleşmiştir.

Bu güne anlamını veren ise Dominik Cumhuriyeti’nde kanlı bir diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabel Kız kardeşlerin 1960 yılında 25 Kasım tarihinde tecavüz edilerek öldürülmelerinin anısıdır. Her yıl 25 Kasımda dünyanın dört bir yanında kadınlar her türlü baskı ve şiddete karşı seslerini yükseltiyorlar.

Kuşkusuz kadına yönelik şiddetin tarihi çok daha eskilere gitmektedir. Kadınların daha eşit, adil ve şiddetsiz bir dünya mücadelesi de. Bir sistem olan ataerkillik devam ettikçe, kadınların mücadelesi de devam edecektir.

Günümüzde bütün sömürü, baskı, ezme ve ezilme ilişkileri ataerkillikten beslenmekte ve onu beslemektedir. Milliyetçilik, militarizm, emek sömürüsü ve ırkçılık aynı zamanda cinsiyet ayrımcılığı ile iç içe geçmiş durumdadır.

Dolayısıyla kadınların, kadına yönelik şiddete karşı birlik, dayanışma ve mücadeleleri aynı zamanda milliyetçiliğe, militarizme, ırkçılığa ve emek sömürüsüne karşı mücadeleyi de içermektedir.

Bu açıdan bakıldığında ülkemizde 2009 yılı bir yandan kadına yönelik şiddetin arttığı diğer yandan da kadınların mücadelesinin yükseldiği bir yıl olmuştur.

2009 yılında bir yandan kadına yönelik şiddet arttı bir yandan da kadınların şiddete karşı mücadelesi
Ülkemizde kadına yönelik şiddetin her türü artış göstermektedir.

Bir yandan yeni SSGSS gibi düzenlemelerle kadınlar daha fazla yoksulluğa ve erkek egemenliğine mahkum edilirken diğer yandan ev içindeki şiddeti engelleyecek mekanizmalar işletilmemektedir.

Öte yandan kadınlar bizzat kadınları şiddete karşı korumayı vaat eden devletin şiddetine de maruz kalmaktadır. KESK’e ve Eğitim Sen’e yapılan operasyonla çok sayıda kadının da göz altına alınması, devletin demokratik muhalefet içinde yer alan kadınlara ataerkil bakışının açık bir göstergesi olmuştur.

Bugün cezaevlerinde çok sayıda hasta kadın bulunmaktadır. Güler Zere ancak ölümün eşiğine geldiğinde yoğun kamuoyu baskısı ile serbest bırakılmıştır ama daha onlarca kadın benzer koşullarda tutuklu kalmaya devam etmektedir.

Kurulan Aile Mahkemelerine, Ceza Kanununda yapılan önemli değişikliklere rağmen kadına yönelik şiddet azalmamaktadır. Bunun nedenlerden birisi de devletin kadına yönelik şiddet konusunda tarafsız olmamasıdır.

Yasalarda kimi düzeltmeler olsa bile genel olarak zihniyet ve uygulama halen kadını erkeğe tabi görmekte ve aile içi şiddeti meşrulaştırmaktadır. Uygulama ile düzenlemeler arasında çelişkiler devam etmektedir. Ve her seferinde kadınların mücadelesi ile bu çelişkiler açığa çıkarılmaktadır.

Bu durumun en güzel örneği Üzmez Davası olmuştur. Üzmez davasında yargı, adli tıp gibi devlet kurumları küçük kız çocuğunda cinsel istismarda bulunan zanlıyı korumaya çalışırken, kadınların mücadelesi davanın kamuoyuna mal olmasına ve Üzmez’in tekrar tutuklanmasına yol açmıştır.

Kadına yönelik şiddetin kaynağında erkek egemen sistem vardır.
Bu sisteminden beslenen ve onu pekiştiren her türlü eylem ve uygulama, kadına yönelik şiddeti de arttırmaktadır. Bu doğrultuda, ülkemizde giderek yükselen ırkçı şövenist linç kültürü, militarist değerlerin yüceltilmesi ve bireysel silahlanmanın artması kadına yönelik şiddeti de arttırmaktadır.

Barışın ve çözümün konuşulmama başlandığı bir dönemde, yeni linç girişimlerinin yaşanması kaygı verecidir.
AKP hükümetinin demokratikleşme ve reform balonu, en başta cinsiyet eşitliği konusunda sönmüştür.

AKP hükümeti bizzat kendi yaptığı reformlardan rahatsızdır ve bunları geriye almanın yollarını aramaktadır. Mecliste bütün partilerin neredeyse ortak önerisi ile kabul edilen Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu, son anda Fırsat Eşitliği Komisyonuna dönüştürülmüştür.

AKP, ilerleme sürecinin gerektirdiği kimi düzenlemeleri yapmak zorunda kalsa da, düzenlemelerin en son şeklinin verilmesinde bu partinin muhafazakar ideolojisi etkili olmaktadır. AKP hükümetine göre kadının yeri evidir. Başbakan halen kadınlardan üç çocuk doğurmalarını istemeyi sürdürmektedir.

Böyle düşünen bir başbakanın ekonomiden sorumlu devlet bakanı ise işsizlikten kadınları sorumlu tutabilmektedir. AKP’nin kadının yerinin evi olduğu şeklindeki muhafazakâr cinsiyet yaklaşımı ile sermayenin esnekleşme talepleri çok güzel birleşmekte ve sonuçta kadınlardan esnek çalışmayı kabul etmelerini istenmektedir.

Son bir yıl içinde elektriğe, doğal gaza, suya, toplu taşıma, temel gıda maddelerine gelen zamlar, sabit gelirli aileleri eski hallerine göre üç dört kat daha yoksullaştırmıştır. Her zaman olduğu gibi artan yoksullaşma, kadınların ev içindeki yüklerinin de artması anlamına gelmektedir.

Biz eğitim ve bilim emekçileri olarak tüm bunları kabul etmediğimizi ve kadına yönelik şiddete sessiz kalmayacağımızı ilan ediyoruz.

1993 tarihli Birleşmiş Milletler Viyana Deklarasyonu ile de kadın haklarının insan hakları olduğu evrensel olarak kabul görmüştür. Anayasa’nın görevi, cinsiyet temelli doğrudan ve dolaylı her türlü ayrımcılığı yasaklamak ve kadınların en temel insan haklarından faydalanabilmeleri için fırsat eşitliği sağlamaktır. Mevcut Anayasa’nın 90. Maddesi’nde düzenlenen “Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelerin üstünlüğü ilkesi” uyarınca CEDAW’un ulusal mevzuatın üstünde görülmesi gerekir.

https://www.dostmedya.com/haber/1992306744.jpgŞiddet bir insan hakkı ihlalidir Kadına Yönelik Şiddete Son!

Ülkemizde toplumun şiddetten arındırılması, toplumsal barışın sağlanması için her tür ayrımcılık önlenmeli ve toplumsal sorunlara yönelik demokratik çözümü esas alan politikalar geliştirilmelidir.

Başta eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik olmak üzere kamusal hizmetlere, kültürel ve çevresel kaynaklara bütçeden daha fazla pay ayrılmalıdır. İş Kanunundaki işyerinde cinsel taciz bölümü tanımı da eklenerek etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Ayrımcılık da bir şiddettir ve kadınların işe giriş ile işyerinde karşılaştıkları her türlü ayrımcı uygulamaya son verilmelidir.

25 Kasım’da bir kez daha bizlere uygulanan her türlü şiddeti kınıyoruz! Ve geleceğin ellerimizde olduğu inancıyla, mücadelemizi bütün eşitsizlikler yok oluncaya dek sürdüreceğimizi bildiriyoruz.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Gününde gerçekleştireceğimiz bir günlük greve de bu kararlılık ve inançla katılacağız.
Kadına Yönelik Şiddete Son! Yaşasın Kadın Dayanışması

Eğitim Sen
Mustafakemalpaşa Temsilciliği

Dostmedya Haber’i sosyal medyada takip ederek, son dakika Mustafakemalpaşa Haberleri’ne anında ulaşabilirsiniz.